Haz 30, 2020
İçinde bulunduğumuz pandemi süreci, hepimizi bir şekilde
olumsuz yönde etkilemiş olsa da bizlere sağladığı kazanımlardan bir tanesi,
şimdiye kadar bir şekilde vakit ve kaynak harcadığımız bazı faaliyetlerin
aslında daha etkin ve verimli bir şekilde yapılabileceğini göstermek oldu. Hep
aynı şekilde yapmaya alıştığımız bazı işlerin alternatif yöntemlerini keşfedip
uygulamaya başladık. Kimisini pandemiden sonra da uygulamaya devam edeceğiz
muhtemelen.
Organizasyonlar da gelirleri pandemi sebebiyle azalırken,
mecburen sürdürülebilirliğin yollarını aramaya başladılar. Hayatta kalmayı
başaran organizasyonlar için bu bir pivot noktasıydı aslında. Yani
stratejilerini ve iş yapış biçimlerini dönüştürmek ve “yeni normal” diye
adlandırılan koşullara uyum sağlamak durumunda kaldılar.
İçinde bulunduğumuz koşullarda çoğu organizasyon için birinci öncelik haklı olarak “hayatta kalabilmek”. Hayatta kalabilmek için, alternatif strateji ve yöntemlerle gelirleri koruyabilmek, mümkünse artırabilmek önemli, ama aynı zamanda masrafları azaltabilmek de öyle. Masrafları azaltmanın en etkili yollarından birisi var olan israfı ortadan kaldırmak olacaktır. Peki bu nasıl mümkün olabilir?
Öncelikle “israf” nedir? Womack ve Jones’un “Lean
Thinking” isimli kitabında israf aşağıdaki gibi tanımlanmış:
“…kaynak tüketen ama hiç bir değer üretmeyen herhangi bir faaliyet: Düzeltme gerektiren bir hata, kimsenin istemediği ve stok yaratan parçaların üretimi, gerçekten ihtiyaç olmayan süreç adımları, herhangi bir sebebi olmadan bir yerden başka yere taşınan mallar veya giden kişiler, zamanında tamamlanmamış faaliyetler sebebi ile başka bir faaliyetin başlaması için boşa harcanan bekleme süreleri, ve müşterilerin ihtiyacını karşılamayan ürün veya hizmetler.”
Toyota üretim sisteminin yaratıcılarından olan Taiichi Ohno, üretimdeki israfı 7 başlık altında kategorize etmiş:
— Hareket (çalışanların bir yerden bir yere gereksiz gidiş-gelişi)
— Stok (üretim süreçleri arasında biriken gereksiz stok)
— Bekleme (süreç akışı içerisinde herhangi bir paydaşın, kendi işini yapabilmek için bir önceki işin tamamlanmasını beklemesi)
— Hatalar (üretilen ürünlerdeki hatalar-düzeltmek/yeniden üretmek için harcanan zaman)
— Fazla/aşırı üretim (gereğinden fazla yapılan ve stok fazlasına yol açan üretim)
— Nakliye (ürünlerin veya kişilerin gereksiz yere taşınması)
— Gereğinden fazla iş (overprocessing) (bir ürüne gereğinden fazla vakit veya mühendislik harcamak)
PuMP metodunun yaratıcısı olan Stacey Barr, üretim süreçleri için belirlenmiş olan bu 7 israf kategorisini, sadece üretim değil, bütün organizasyonları kapsayacak şekilde 4 özet kategori altında aşağıdaki gibi sadeleştirmiş:
Bekleme: sırada, aktarımda, bir sonraki adımın başlaması için beklemek (örneğin, tamamlanmamış mamüller, tamamlanmamış projeler veya faaliyetler veya onaylar, gibi).
Fazlalık: süreçteki fazlalıklar, hurda, stok, olması gerekenden daha yüksek standartta yapılan işler (örneğin, mühendislerin “gold plating” diye ifade ettiği istenen gereksinimlerin ötesine geçen projeler, üretim yapanların arta kalan dediği hurdalar, detaya düşkün kişilerin sonucu hiç etkilemeyeceği halde çıktıyı kontrol etmek, sonra tekrar tekrar kontrol etmek için çok fazla zaman harcaması, gibi).
Düzeltme: yeniden yapılması veya düzeltilmesi gereken ürünler/parçalar, tekrar yapılması gereken faaliyetler, düzeltilmesi gereken hatalar.
Gereksizlik: hiç ihtiyaç duyulmayan parçalar, yapılmasına hiç gerek olmayan faaliyetler (örneğin hiç yapılmasa da olabilecek işler yapmak, çok nadiren kullanılacak bilgi veya stok depolamak, veya gereğinden fazla tampon zaman planlamak, gibi.)
Bu tanımları ortaya koyduktan sonra, bir organizasyondaki israfı tespit edip azaltabilmek için aşağıdaki yol haritasını önerebilirim:
1.Süreçlerinizin akışı içerisinde nerelerde yukarıda tariflenen israf kategorilerinden hangilerinin olduğunu tespit edin.
2. Sizin için ortadan kaldırılması gereken en öncelikli israf kategorisinin hangisi olduğunu belirleyin, kapsamınızı netleştirin.
3. Takip etmek için bir ölçüm tasarlayın ve ölçmeye başlayın.
4. Kök nedenleri araştırın ve ortadan kaldıracak eylem adımlarını belirleyip hayata geçirin (bu adım, ilgili sürecin farklı seviyelerde yeniden tasarlanması anlamına gelir çoğu zaman).
5. Aldığınız kararların etkisini ölçüm sonuçlarında görmeyi bekleyin.
6. Bu döngüyü gerekliyse aynı israf kategorisi için veya öncelik sırası ile diğer kategoriler için iteratif olarak tekrarlayın.
Süreç akışları içerisinde veya süreçler arası ilişkilerdeki israfları tespit edip ortadan kaldırmak, kriz dönemlerinde özellikle önem kazansa da aslında bir organizasyonun her zaman işine yarayacaktır.
Mar 26, 2020
Eğer organizasyonunuzun performans kültürü çok güçlü değilse, eğer çalışanlarınız ölçme ve iyileştirme faaliyetlerinden uzaksa, daha iyi KPI’lar belirlemek için henüz hazır olmadığınızı düşünüyor olabilirsiniz. Ama aslında bunun tam tersi doğru: Tam da şu anda daha iyi KPI’lara ihtiyacınız var.
Jay W. Lorsch ve Emily McTague, HBR’nin Nisan 2016 sayısında yayımlanan “Suçlu, Kültür değil” (orijinali: “Culture is not the Culprit”) isimli makalelerinde, organizasyonun performans problemleri için kurum kültürünü düzeltmenin nadiren doğru çözüm olduğunu vurgulamışlardır. Bunun yerine, kurum kültürünü dönüştürmek için liderlerin performansı uygulama yöntemlerini değiştirmeye nasıl daha fazla odaklandıklarını tariflemişlerdir.
Performans ölçümlerini kullanma yöntemi, liderlerin kurum kültürünü dönüştürmek için kullandığı araçlardan birisiydi. Performans kültürünün ölçümü gerçekleştirmesini beklemediler. Ölçümü, performans kültürünü dönüştürmek için kullandılar.
Kurum kültürü, organizasyonun performans ölçümü için bir girdi değil, performans ölçümü uygulamasının bir sonucudur. Performans ölçümü ve performans iyileştirme uygulamaları, yaratılan kurum kültürü üzerinde doğrudan etkiye sahiptir.
Eğer KPI’lar (ölçümler veya metrikler), kişilerin performansını takip etmek, ödüllendirmek veya cezalandırmak için kullanılıyorsa, içeride nasıl bir kurum kültürü olacağını tahmin edebilirsiniz. Çalışanlar performans sonuçlarını sahiplenmeyeceklerdir. Kötü sonuçlardan ve bunun doğuracağı suçlamalardan korkacaklar, dolayısıyla ya sonuçları gizleyecekler, ya da dikkati sadece iyi sonuçlara yönelteceklerdir. Güven, açıklık ve işbirliği zarara uğrayacak, performans iyileşmeyecektir.
Ama eğer KPI’lar, süreç sonuçlarını takip etmek ve süreç performansının nasıl iyileştirileceğini tespit etmek için kullanılırsa, bu uygulamadan bambaşka bir kurum kültürü doğacaktır. Çalışanlar suçlanmanın değil, problem çözümünün sorumluluğunu alacaklardır. Meraklı ve işbirlikçi olacaklar, bunun sonucunda da yapılan işin sadece içinde değil, aynı zamanda üzerinde çalışmanın değerini anlayacaklardır. Sahiplenme ve şeffaflık artacak, performans iyileşecektir.
Eğer organizasyonunuzun daha iyi bir performansa sahip olması gerekiyorsa, bunu ancak düzgün ölçüm yaparak başarabilirsiniz. Düzgün ölçüm yapmak ise, önemli olan iş sonuçlarını anlamlı bir şekilde ölçmek, çalışanlarda bu ölçümleri tasarlamak ve uygulamak için istek yaratmak ve süreçleri iyileştirmeye odaklanmak anlamına geliyor.
Kaynak: Çeviri- Stacey Barr, April 26, 2016 Measure Up Blog
This article was first published at http://measureupblog.com by Stacey Barr. Stacey is a specialist in organisational performance measurement and creator of PuMP, one of the world’s only deliberate performance measurement methodologies. PuMP is known for being practical, logical, and engaging, because it was designed to overcome people’s biggest struggles with KPIs and measures. If you like, learn about the bad habits that cause these struggles, and how to stop them, by taking Stacey’s free online course “The 10 Secrets to KPI Success” at www.staceybarr.com/the10secretstokpisuccess.
Mar 26, 2020
Ayça Tümer Arıkan
Ölçümlerden (KPI/ metrik) fayda elde edebilmek, yani ölçümleri kullanarak iş sonuçlarına ulaşmak veya performans iyileşmesi sağlamak ancak çalışanlarda ölçüme karşı direnç olmadığında mümkün olabilir.
Oysa ki şiddeti organizasyondan
organizasyona değişkenlik gösterse de, muhtemelen ölçümler ile ilgili yaşanan
en yaygın problemlerden birisinin, çalışanların gösterdiği direnç olduğunu
söyleyebiliriz.
İçeride bir direnç olduğunun en basit göstergeleri, ölçüm yapılması gerektiğinde zamanında ve doğru veriye ulaşmak konusunda zorluk yaşanması, verilerin çarpıtılması, ölçümlerin günlük işin bir parçası olarak görülmemesi, ölçümlerin sahiplenilmemesi ve ölçüm faaliyetlerinden uzak durulmaya çalışılması olarak sayılabilir.
Ölçümlere karşı gösterilen direnç farklı seviyelerde veya farklı şekillerde ortaya çıksa da, aşağıda listelenen 3 temel sebebe bağlı olduğu söylenebilir. Dolayısı ile bu 3 sebebi ortadan kaldırmak için atılacak adımlar, hemen olmasa bile zaman içerisinde direncin kaybolmasını sağlayacaktır.
1. Çalışanların performans değerlendirmesini, prim/ödül sistemlerini KPI bazlı yapmak veya ölçümleri yargılama amaçlı kullanmak:
W. Edwards Deming’e göre, içinde çalışılan sistem ve kişiler arasındaki etkileşim, gerçekleşen performansın %90-%95’ini açıklayabilir. Karmaşık sistemlerde sebep-sonuç ilişkileri de karmaşıktır, süreçlerin birbirleri ile ilişkisi, artı pek çok dış faktör de performans sonucu üzerinde rol oynar. Durum böyle iken, herhangi bir KPI’ı kişilerin performansını değerlendirmek için kullanmak ancak haksızlık yapmak olacaktır.
Zaten kişiler de böyle bir yükümlülük altına girmek istemeyecekleri için aşağıdaki iki durumdan birini gözlemek mümkündür:
Ya olabilecek en basit, sonucu hep iyi çıkacak ve organizasyon için çok da anlam ifade etmeyen ölçümleri kendi sorumluluklarına almak isteyeceklerdir, örneğin ulaşılmak istenen iş sonuçlarına dair bir fikir vermeyen aktivite ölçümleri gibi – yapılan denetim sayısı, alınan eğitim sayısı, vb.
Ya da, verileri ve/veya sistemi çarpıtarak ölçüm sonuçlarının istenen yönde görünmesini sağlamaya çalışacaklardır. Tıpkı Amerika’daki bir fabrika çalışanlarının 3 aylık yönetim kurulu raporlarında daha az hatalı ürün ile performanslarını iyi göstermek için, ilk test öncesine bir ara test ekleyerek süreçlerini çarpıtmaları örneğinde olduğu gibi.
Böyle bir ortamda çalışanlar, ekibin veya organizasyonun ortak hedeflerine ulaşmaya çalışmaktan uzaklaşıp, kendi kişisel başarılarını sağlamaya yönelecektir. Bütün bunların sonucunda da işbirliğinden uzak, rekabetçi ve suçlama ağırlıklı bir kurum kültürü oluşacaktır.
Bir performans değerlendirme sürecinin parçası olmasa bile, eğer ölçümler kişileri yargılamak/suçlamak için bir araç olarak görülüyor ve kullanılıyorsa ölçümlere karşı yine de direnç olması çok doğaldır ve sonuçları yukarıda yazılmış olanlardan çok da farklı olmayacaktır. İnsanlar sonunda bir ödül veya ceza olmasa da, suçlanmaktan kurtulmak için de verileri ya da sistemi çarpıtabilirler. Ölçüm sonuçlarını hataları örtbas etmek amacını güderek, sadece olumlu sonuçları öne çıkartmak için kullanabilirler
Çözüm önerisi:
Eğer mutlaka ölçümleri kişi performans değerlendirmesinin bir parçası yapmak istiyorsanız, o zaman bunu takım seviyesinde tutmak ve takım hedeflerini doğrudan stratejiden kırarak takımın stratejiye katkısını değerlendirmek anlamlı bir alternatif olabilir.
Yine de, KPI’ları kişilerin performans değerlendirmesinin doğrudan bir parçası yapmak ve hedef olarak belirlenen rakamları tutturmaya odaklanmaktan ziyade, aşağıda listelenen ve benzeri kriterleri performans değerlendirmenin parçası yapmak daha anlamlı olabilir:
i. Ölçüm sonuçlarındaki değişim sinyallerini doğru takip edip hedef yönünde bir iyileşme sağlanmasını destekleyecek önlemleri zamanında alabilmek
ii. Hataları fark edip ders çıkartabilmek ve tekrarlanmamasını sağlamak
iii. Performansı olumsuz etkileyen faktörleri tespit edip doğru eylem adımlarını hayata geçirebilmek
Ölçüm yapmanın odağı her zaman süreçler ve
süreç performansları olmalıdır, çalışanların performansı değil. Ölçümler
öğrenmenin ve daha iyi çözümler bulmanın bir aracı olmalıdır, yargılamanın ve
suçlamanın değil.
Hatalardan ders çıkartıp doğru çözümleri hayata geçirmek için ölçümlerden faydalanmak, kurumsal öğrenmeyi destekleyip organizasyona fayda sağlayacağı gibi, yargılanmaktan korkup hasıraltı edilen problemlerin verebileceği zararı da ortadan kaldıracaktır.
Eğer çalışanların geçmiş tecrübelerinde, ölçümler bir yargılama aracı olarak kullanılmış veya performans değerlendirmenin bir parçası yapılmış ise, büyük ihtimalle aynı beklenti içinde korku duymaya devam ediyor olabilirler. Öncelikle bu inancı ve davranışı kırmak üzere işlem almak anlamlı olacaktır.
2. Ne ölçüleceğini çalışanlara dayatmak:
Ölçümler performans değerlendirmenin parçası olarak veya olmayarak yargılama amaçlı kullanıldığı sürece direnci kırmak ve ölçümlerden fayda sağlamak mümkün olmayacaktır. Bu ilk koşulun sağlandığı ortamlarda, ölçüme karşı direnç yaratan bir diğer faktör de ne ölçüleceğini çalışanlara dayatmaktır.
Eğer ölçümleri kullanacak isanlara neyin ölçüleceği başka birisi tarafından dayatılırsa – yöneticiler tarafından, organizasyon içinde bağımsız bir ekip tarafından veya bir danışman ekip tarafından olsun fark etmez- ölçümler için bir destek veya sahiplenme yaratmak çok zordur.
Çözüm önerisi:
Çalışanları, kullanacakları ölçümlerin (KPI/metrik) yaratılmasına dahil edecek bir yöntem kullanılması, sahiplenmeyi arttıracaktır. İnsanlar, doğaları gereği, yaratma sürecinin bir parçası oldukları çıktıları destekler.
PuMP® metodolojisinin takım bazlı ölçüm tasarlama süreci ve sonrasında önerdiği sahiplenme adımı, çalışanların ölçümleri desteklemesini ve sonrasında sahiplenmesini sağlamak üzere kurgulanmıştır.
3. Çalışanları takip sürecinin bir parçası yapmamak:
Ölçümlerin yargılama değil öğrenme amaçlı kullanıldığı ve kullanacak olan kişilerin ölçümleri tanımladığı bir ortamda oluşabilecek bir direnç unsuru da, çalışanların takip sürecinin bir parçası olmamasından kaynaklanabilir
Eğer ölçüm sonuçlarına kapalı kapılar arkasında belli bir grup çalışan/yönetici tarafından bakılıyorsa ve çoğunluğun verilerden, performans durumundan, alınan kararlardan ve elde edilen faydalardan haberi yoksa, çalışanlar veri toplamaya ve ölçümlere karşı şüphe duyacaklardır.
Çalışanlar ölçümlerin faydasından haberdar olmadıklarında, ölçümle ilgili yapılan işlerin günlük işlerini aksatan bir külfet olduğunu düşünecek ve dolayısı ile veri girişine ve veri toplamaya özen göstermeyerek direnç uygulayacaklardır.
Çözüm önerisi:
Performans ölçümü ve takibi, sosyal bir ortam ve diyalog gerektirir. Ölçümler ve ölçüm sonuçları üzerine yaratılan diyalog ortamı organizasyon içinde ne kadar çok çalışanı kapsar, ne kadar çok kişi performans takibinin, sonucunda alınan kararların ve performans iyileşmesinin bir parçası olursa, çalışanlar tarafından ölçümlere verilen destek ve duyulan güven o kadar artacaktır.
Ölçüm yapmayı ve KPI performans takibini sevilen, merak edilerek ve içten gelerek yapılan bir günlük iş rutini haline getirmek, ölçümlerden en fazla faydayı sağlamanın önünü açacaktır. Bunun gerçekleşebilmesi için direnci kırmaya çabalamak yerine, tıpkı suyun akışını kesen engelleri yok etmek gibi, direnci yaratan yukarıdaki unsurları ortadan kaldırmak gerekir. Ancak dirençten kurtulduktan sonra daha anlamlı ölçümler tanımlamak, takip tekniklerini etkin kullanmak, veya memnun olmadığınız yöntemleri değiştirmek mümkün olacaktır.
Recent Comments